Sakarya Zaferi’nin ardından Yunan ordusu durduruldu, bu da nihai zafer umutlarını artırdı. Ankara oldukça hareketliydi ve sadece savaşa katılanlar değil, diplomatik heyetler de şehirde bulunuyordu. Özellikle Hint ve Rus bölgelerindeki Müslümanlar, milli mücadeleyi yakından takip ediyordu. 1917’de Sovyet devrimiyle Çarlık rejiminin yıkılması, Rus hakimiyetindeki bazı Müslüman/Türk topluluklar için biraz rahatlama sağlamıştı. Bu topluluklar, “Şura” adını verdikleri yapılarla özgürlüklerini aramaya başlamışlardı. Buhara Müslümanları da Anadolu’daki mücadeleyi yakından takip eden bu gruplardan biriydi. 9 Eylül 1922’de Yüzbaşı Şeref Bey, Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını göndere çekerek Hükümet Konağı’nda tarihi bir an yaşamıştı.
Buhara halkı, Sakarya Zaferi’nin heyecanını derinden hissetti ve Ankara’ya bir heyet göndermeye karar verdi. Bu heyet, İnebolu’dan hareket ederek ünlü yolu takip etti ve Ankara’ya ulaştı. Hem maddi hem de manevi destek sağlamak amacıyla gelmişlerdi ve Milli Mücadele komutanlarına teslim edilmek üzere kalpak, kaftan gibi hediyelerin yanı sıra üç adet kılıç getirdiler. Bu kılıçlardan biri Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya getirilmişken diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya verilmişti. Üçüncü kılıç ise özel bir amaç için ayrılmıştı. Buhara halkı, bu üçüncü kılıcın İzmir’e ilk girecek Türk subayına verilmesi gerektiğini dile getirmişti.
Geçtiğimiz yıl Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde, “Bayrak Kahramanı” Şerafeddin Bey’in Beşiktaş Yahya Efendi Dergâhı’ndaki mezarının bayraksız kaldığına dikkat çekilmişti. Araştırmalarımıza göre, mezarlığın Vakıflar Müdürlüğü’ne ait olduğu ve bu konuda bir uygulama olmadığı belirtilmişti. Türk Tarih Kurumu ise böyle bir talep almadıklarını söylemişti. Bu nedenle Yüzbaşı Şerafeddin Bey’in mezarının hala bir bayrağa ihtiyacı olduğu söylenebilir.
Mustafa Kemal Paşa, heyeti 7 Ocak 1922’de kabul etti ve şöyle dedi: “Bu değerli kılıcı İzmir’in fethine teslim edeceğim. Allah’ın yardımıyla İnönü ve Sakarya zaferlerini kazanan milli ordumuz, yakında bu kılıcı da kazanacak.” Bu sözlerle heyete teşekkür etti.
30 Ağustos Zaferi’nden sonra Türk askerleri İzmir’e doğru ilerledi ve şehre ilk giren Yüzbaşı Şeref Bey ve müfrezesi oldu. Yaralı olan Yüzbaşı Şeref Bey, Kanlı Pusuları aşarak Konak Meydanı’na vardı. Ne yapması gerektiğini bilen Şeref Bey, Hükümet Konağı’nda dalgalanan Yunan bayrağını indirdi ve yarasından akan kanlarıyla bulaşmış Türk bayrağını göndere çekti. İşgal sona ermiş ve İzmir artık Türk ordusunun kontrolündeydi. Buhara’dan getirilen kılıç da onun hakkıydı. Şerafeddin Bey, İzmir’e ilk giren subay olduğu resmi raporlarla belgelendi. 15 Eylül’de yapılan bir törenle kılıç, Mustafa Kemal Paşa tarafından Şerafeddin Bey’e teslim edildi.
1934 yılında “İzmir” soyadını alan Yüzbaşı Şeref Bey, 1944 yılında emekli olduktan sonra albay rütbesiyle sakin bir hayat sürmeye devam etti. Kılıcı hiçbir zaman satmayı düşünmedi. Bir müzede sergilenmesi amacıyla İzmir’e göndermek için evinden çıkardı ve İstanbul Valiliği’ne teslim etti. Ancak o günden beri kılıcın akıbeti bilinmiyor. İzmir Belediye Başkanı Ahmet Priştina, bu kılıcın peşine düşmüş, resmi yazışmalar da yapmış ancak kılıca ulaşamamıştı. Ben de 20 yıldır bu konuyu araştırıyorum ancak izini bulamadım. Üzerinde değerli taşlar bulunan bu kılıcın çalınmış olabileceğinden endişe ediyorum.
Atatürk, kendisine hediye edilen kılıcı daha sonra Fahrettin Altay Paşa’ya vermiş. İsmet Paşa’ya verilen kılıç ise şu anda Pembe Köşk’te sergilenmektedir.