İzmir Selçuk’ta, 12 Kasım’da annelerinin yalnız bıraktığı derme çatma bir evde çıkan yangında 5 kardeşin feci ölümünden sonra Türkiye’de çocuk koruma sistemi sorgulanıyor. Anne mi devlet mi faciadan sorumlu? Beş kardeş neden devlet korumasına alınmadı? Çocuklar geçici olarak koruyucu aileye verilemez miydi? Komşular başta olmak üzere toplumun çocukların korunmasında sorumluluğu yok mu? Bu soruları, çocuk koruma sistemindeki aksaklıkları ve bir daha böyle bir facia yaşanmaması için yapılması gerekenleri Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü öğretim üyesi, çocuk hakları uzmanı Prof. Dr. Tarık Tuncay’a sordum.
İzmir Selçuk’taki faciada sadece annenin mi ihmali var? Evet, annenin çocuklarına bakım kapasitesi ve yeterliliği çok azalmış olabilir. Bu durumda sosyal hizmet uzmanlarının, çocukların güvenliği için bakım tedbirini tereddütsüz uygulamaları gerekiyor. Ancak bu olayda annenin de en az çocukları kadar güçsüz olduğu, bir ‘tehlikeli çaresizlik’ içinde olduğu görülmeli. Sorunlarıyla başa çıkmaya çalışırken aile-akraba desteğinden yoksun kalmış bir kadın. Yalnızca ekonomik desteklerle kimse iyileşmez. Bu çabalar beklentimizin aksine sorunları derinleştiriyor ve ‘yardım bağımlılığı’na neden oluyor. Annenin madde kullanımı ve suça karışma öyküsü, yaşadığı travmaların bir sonucu olabilir. Anne için rehabilitasyon ve güçlendirme çalışmaları, çocukları için de sürdürülebilir bir gelecek yaratmanın tek yolu aslında.
İzmir’deki yangın, bize acı başka bir hakikati daha hatırlattı: Böyle olaylarda toplum, vicdanını temizlemek için hızla bir “tanı” koyma, bir “suçlu” belirleme telaşına kapılır. Bir annenin ihmali ya da devletin yetersizliği deyip acıyı bir başkasının omzuna yükleyiveririz.
Türkiye’de çocuk koruma sistemi nasıl? Türkiye’de uluslararası çocuk koruma hukukuna uygun olarak kurum temelli bakımdan koruyucu aile tipi bakıma geçişi sürdürülüyor. 2017’de koğuş tipi yurtların tümü kapatılmıştı ve sistem aile tipi çocuk evlerine dönmüştü. Çocuk koruma reformumuzun 20. yılına yaklaşıyoruz. Bugün 14 bin civarında çocuğumuz yatılı devlet koruması altında iken 10 bin civarında çocuğumuz koruyucu aile sistemindedir.
Geçici koruyucu aile modeli mi uygulanmalı? Esas mesele, çocukların mümkün olduğunca kendi aileleriyle desteklenmesi ya da geçici ve profesyonel koruyucu aile sistemleriyle güvence altına alınmasıdır. Çocuk Koruma Kanunu bu konuda nettir. Çocukların bir kucaktan diğerine, incitilmeden ve şefkatle belirli süre emanet edilmesi gerekir. Ne kuruluş temelli bakım ne de velayet gibi ağır kararlar çocuk koruma sistemimizin temel sorunlarını çözemez. Çünkü mesele yalnızca bir çocuğun güvenliği değil onun, yeniden kök salabileceği bir sevgi zemini bulabilmesidir.
Çocukların korunması kimin görevi? Çocukların korunması sadece devletin, sosyal hizmetlerin ya da bireylerin değil toplumun bütün aktörlerinin ortak sorumluluğundadır. Yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, okullar ve hatta mahalle ve komşuluk sistemi çocukların güvenliği ve sağlıklı gelişimi için birlikte çalışmalıdır.