12 Eylül Darbesi hâlâ bir gölge gibi üzerimizde duruyor. Bu karanlık dönemde, sağ ve sol zihniyetlerin birleştiği bir mantıkla 50 kişi idam edildi ve her ev acılarla dolu günler yaşadı. Ulucanlar Cezaevi, Mamak Cezaevi, Diyarbakır Cezaevi ve Sağmalcılar Cezaevi gibi yerler, o günleri anlatmaya yönelik bir dil kullanabilseydi. Ancak bugün hala tartışma konusu olan ve 1982 darbe anayasası olarak bahsettiğimiz en büyük hançeri ülkemizin kalbine saplayan şey ise değişmemiştir. 1987’den bu yana 23 kez değiştirilmiş ve 2017’de tarihi bir yönetim sistemi değişikliği yapılmış olsa da metin hala bir darbe anayasasıdır.
10 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeni bir anayasa çalışması başlatmıştık. Ancak muhalefet partilerinin yan çizmesiyle çalışma sonuçsuz kaldı. Buna rağmen hala Türkiye’yi yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kapsayıcı bir anayasaya kavuşturma hedefinden vazgeçmedik. Anayasanın darbe döneminde referandumla kabul edilmiş olması, ardında sorunlu bir tablo bırakmaktadır. Türkiye gibi binlerce yıllık devlet geleneği, bin yıldan fazla hâkimiyetini sürdürmüş coğrafyası, 100 yıldan fazla Cumhuriyet tecrübesi ve 73 yıllık demokratik deneyimi olan bir ülke, çok daha iyi bir anayasayı hak etmektedir. Anayasalar değişmez metinler olmamakla birlikte, medeniyet tarihimizde anayasa tecrübeleri konusunda oldukça zenginiz.
Bizi darbe anayasası gölgesinden kurtaracak olması bile, yeni anayasa çalışmalarını önemli kılmaktadır. Ancak yeni anayasa metni, sihirli bir değnek gibi ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısını hemen değiştirecek bir etkiye sahip değildir. Ancak milletin ortak değerlerini, ülkenin ortak geleceğini, devletin bekasını, insanların doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini, siyasi aktörlerin uzlaşmasını, özetle tüm bunları şüpheye yer bırakmayan bir meşruiyet zemininde kapsayan yeni anayasanın Türkiye’ye büyük katkılar sağlayacağı kesindir. Anayasalar üzerinde yoğunlaşan birçok kavramın, ülkelerde aynı anlama gelmediği de gözlemlenmektedir. Örneğin, temel hak ve özgürlükler, ekonomik ve sosyal haklara atıflardan daha az bulunurken, bu konuda ileri kabul edilen ülkelerin anayasalarında yer almaktadır. Bu başlıklara daha çok atıfların sorunlu bölgelerde yapıldığı da görülmektedir. Önemli olan anayasaları modern dünyanın güzel kavramlarıyla süslemek değil, bu metinlerin ruhuna uygun yönetim ve uygulama örnekleri sunmaktır.
Anayasa metinlerinin uzun veya kısa olması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Her sistem, onu uygulayacak olan kişilerin anlayış ve tarzına bağlı olarak şekillenir. Bizim yapmamız gereken, mümkün olan en sağlam, gerçekçi ve sürdürülebilir bir sistemi kurmaktır. Türkiye’nin demokrasi ve hukuk pratiği, “Kısa metinler bürokratik oligarşinin istismarına uğrayabilir. Uzun metinler ise siyasi ve sosyal dönüşümün önünü tıkayabilir.” şeklinde ortaya koymaktadır. Bu nedenle ihtiyacımız olan, milletimizin dünya ve hayata bakışına, ülkemizin hedeflerine ve birikimine uygun bir anayasa metnidir.
Onca değişiklik geçirerek adeta yamalı bir bohça haline gelen anayasa ile yaşamaya devam etmek, hem siyaset için hem de ülke için taşınması zor bir yük haline gelmiştir. Mevcut anayasamız, ülkemizin önünü açmak yerine sürekli geriye çekilmesine sebep olmaktadır. Türkiye’nin vesayetten darbelere kadar birçok yükü omuzlamış olması, 12 Eylül anayasasının gerçek bir toplum sözleşmesi olarak değil, darbe direktifi olarak hazırlanan bir anayasa olduğuna dair bir güvenimizi oluşturmaktadır. Yeni anayasa çalışmalarıyla Türkiye’ye gerçek bir anayasa kazandırana kadar mücadelemize devam edeceğiz. İnsanı yaşatmak, devletin yaşaması demektir ve bu düstur doğrultusunda bir anayasa hedefliyoruz. İnsanı öncelikli tutan, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, topluma dinamizm katan bir anayasa istiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa çağrısında her kesime hitap ederek şunları söyledi: “Parlamentodaki tüm gruplarla bunları konuşacağız, görüşeceğiz. Eğer onlar da bu işe olumlu bakarsa Abdullah Bey (AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler) yolumuza devam edeceğiz. Olur, olmaz, ama bizim yapmamız gereken kapıları çalmaktır. Cumhur İttifakı olarak, bu işe talibiz. Tüm siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına ve akademisyenlere sesleniyorum, en ideal anayasa metnini bulmak için konuşup tartışalım, müzakere edelim. Ancak bu süreçten kaçınmayalım. Hiç kimsenin böyle bir anayasa arayışından ve çalışmasından rahatsızlık duymasına gerek yoktur.”
Sempozyumda iletişim başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 12 Eylül döneminde idam edilen ülkücü öğrenci Mustafa Pehlivanoğlu’nun Ulucanlar Cezaevi’nden kız kardeşine yazdığı mektubu hediye ettiler. Erdoğan konuşmasının ardından Ulucanlar Cezaevi’ni gezdi.